Zenta Faciası
Osmanlı devleti 1600’lü yıllara girildiğinde eski muhteşem günlerini devam ettirme gayretindeydi. Ancak gerek devlet yapısındaki bozulmalar gerekse askeri alanda ve özellikle Yeniçeri ocağından kaynaklanan bozukluklar devletin yeniden eski kudretli günlerine dönmesi açısından zor durumda bırakıyordu. Bununla birlikte devlet kademelerinde yapılmaya çalışılan ıslahat hareketleri ve reformlar tek bir kişiye bağlı kalıyor o kişi ölünce veya görevden alınınca devamı gelmiyordu. Yine Yeniçeri ocağı ve bozulmuş düzen bu ıslahatların önündeki en büyük engel olarak gözüküyordu.
Bütün bunlarla birlikte 17. Yüzyılda Osmanlı Devleti halen dünyanın en kudretli devleti konumundaydı. Ancak savaşların artık eskisinden daha uzun sürmesi ve yer yer alınan yenilgiler bu kudretin uzun süre devam etmeyeceğini gösteriyordu. Bu yüzyıl içerisinde Sultan IV. Murat, Köprülü Mehmet Paşa ve Köprülü Fazıl Ahmet Paşa gibi devlet adamlarının bulunduğu dönem daha kudretli ve azametli geçmiş Osmanlı her alanda fetih hareketlerine devam etmiştir. Ancak saydığımız isimler gibi dirayetli devlet adamlarının bulunmadığı dönemlerde ise hemen her alanda ciddi sıkıntılar çekilmiştir.
- yüzyılın son çeyreğinde 1683 yılında Osmanlı ordusu Viyana kapılarına dayanmıştır. Tarihinde ikinci kez Viyana önlerinde görünen Osmanlı ordusu şehri düşürmeye çok yaklaşmış ancak Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın umumi hücum emrini vermemesi ve şehrin kendiliğinden teslim olmasını beklemesi düşman ordularına zaman kazandırmıştır. Bu sebeple iç çekişmeler sebebiyle Kırım Hanı’nın bulunduğu yeri terk etmesi ve Budin Beylerbeyi’nin Sadrazam’a olan garezi yüzünden Viyana’ya yardıma gelen Leh ordusuyla karşı karşıya kalan Osmanlı ordusu iki ateş arasında kalmış ve bozguna uğrayarak dağınık bir şekilde Belgrad’a kadar çekilmiştir.
İkinci Viyana bozgunu sonrasında Osmanlı Devleti’ne karşı Avrupa devletleri Kutsal ittifakı oluşturmuş ve Osmanlı topraklarına karşı dört koldan saldırıya geçmişler ve 1699 Karlofça anlaşmasına kadar süren uzun bir savaşlar dönemi başlamıştır.
Süre gelen bu savaşlar Osmanlı Devleti için oldukça yıpratıcı olmuş ve dönemin padişahı Sultan II. Mustafa bu savaşlara bir an önce son verebilmek ve olumlu bir sonuç almak üzere bizzat ordunun başında sefere çıkmaya karar vermiştir. I. ve II. Macaristan seferleri başarıyla sonuçlanan II. Mustafa’nın son seferi büyük bir bozgunla neticelenmiş ve bunun sonucunda Osmanlı Karlofça Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştır.
III. Macaristan Seferi sırasında Belgrad’da toplanan Harp meclisi önce Temeşvar taraflarına mı yoksa Varadin taraflarına gidilip Avusturya ordusunun bastırılması fikri üzerinde uzun süre müzakere ettiler. Devlet erkanının büyük çoğunluğu önce Temeşvar taraflarına gidilmesi yönünde fikir beyan ederken Amcazade Hüseyin Paşa bunun tehlikeli olduğunu ve önce Varadin taraflarına gidilip Temeşvar tarafının risklerinden uzak kalınması fikrinde ısrar ediyordu. Nitekim Temeşvar tarafları bataklı ve üç büyük nehirle çevriliydi. Olası bir bozgun durumunda geri çekilmek büyük zorluk oluşturabilir ve ciddi bir bozgun yaşanabilirdi. Ayrıca Temeşvar yolu daha uzun ve zorlu idi. Asker yorgun ve bitkin düşebilir ve hemen başlanması gereken bir savaşta istenilen sonuç elde edilemeyebilirdi.
Sultan II. Mustafa ise çok değer verdiği Temeşvar valisi Cafer Paşa’nın ve diğer devlet erkanının baskılarına dayanamayarak Temeşvar tarafına hareket edilmesi emrini verdi. Burada hissi bir karar verilmesi telafisi mümkün olmayan zararlara yol açmıştır.
Uzun ve yorucu bir yürüyüşten sonra Temeşvar yakınlarındaki Zenta’ya gelen Osmanlı ordusu karşılarında dinç ve zinde Avusturya ordusunu buldu. Derhal savaş düzenine geçilmiş ve ilk başlarda Avusturya ordusu sıkıştırılmış olsa da ordu içi çekişmeler burada da kendini göstermiştir. Bazı kumandanların stratejik hataları Osmanlı ordusunu oldukça zor duruma sokmuştur. Avusturya ordusuna ani bir baskın vermek yerine Tisa nehrinin karşı tarafına geçmeye çalışmaları büyük bozgunun başlangıcı olmuştur. Ordunun bir kısmı nehrin bir tarafında diğer kısmı ise diğer tarafında kalmıştı. Bunun üzerine Sadrazam Elmas Mehmet Paşa derhal nehir üzerine köprüler kurdurarak Sultan II. Mustafa ve ordunun kalan kısmının da karşıya geçirilmesini sağlamaya çalışmıştır. Osmanlı ordusundaki bu kargaşayı gören Avusturya ordusu komutanı Prens Eugene süratle saldırıya geçti. Ordunun önemli bir kısmı karşıya geçmiş ancak hala Sadrazam ve önemli komutanlar yedi bin kişilik bir kuvvetle karşı tarafta kalmışlardı. Tam bu sırada saldırıya geçen Avusturya kuvvetleri ile Sadrazam Elmas Mehmet Paşa’nın yedi bin kişilik kuvveti arasında amansız bir mücadele başlamıştı. Bu sırada köprüden geçmekte olan iki bin kadar asker de düşmanın baskın verdiğini zannetmiş ve akarsuya kapılarak boğulmuştur.
Osmanlı ordusu içinde tam bir karışıklık hâkim olmuş ordu ikiye bölünmüş Sadrazam nehrin karşı kıyısında düşmanla boğuşurken Sultan Mustafa ve karşıya geçen askerler diğer kıyıdan onları seyretmek zorunda kalmıştır. Düşmanın topçu ateşiyle köprü de yıkıldığı için ne Sadrazam tarafındakiler ne de Padişah tarafındakiler diğer yakaya geçememiş ve Sadrazam ile yanındaki kumandanlarla birlikte yaklaşık yedi bin Osmanlı askeri şehit düşmüştür. Bununla birlikte Sadrazam’da bulunan Mühr-i Hümayun düşman eline geçmiş ve Osmanlı ordusu büyük bir bozguna uğramıştır.
Zenta bozgunu neticesinde Osmanlı Devleti’nde artık kaybedilen yerlerin geri alınmayacağı ve yeni yerlerin de kaybedilebileceği düşüncesi oluşmuş ve devlet bir barış antlaşmasına sıcak bakmaya başlamıştır. Neticede 1966 yılında Karlofça Antlaşması imzalanmış ve Osmanlı Devleti ilk defa önemli ölçüde büyük toprak kayıplarına uğramıştır.
Hazırlayan : Cem Demirtay