Harf Devrimi’nin Atatürk’ün yaptığı devrimler arasında en yoğun ve uzun hazırlık dönemine ihtiyaç duyulan devrim olduğu bilinir. Aslında harf devrimi (belki daha doğru ifadeyle yazıda reform) yapma fikri ilk olarak 1862 yılında Münif Paşa tarafından ortaya atılmıştır.
Sultan Abdülhamid’in “Siyasi Hatıralarım” isimli 1974 baskısı kitabına göre Abdülhamid de, “Halkımızın büyük cehaletine sebep, okuma yazma öğrenimindeki güçlüktür. Belki bu işi kolaylaştırmak için Latin harflerini kabul etmek yerinde olur” demiştir.
İşin tuhafı aynı Abdülhamid’in “devletin resmi dili Arapça olmalıdır” dediği de bilinir.
Demek istediğimiz şu:
Latin harflerine dayalı Türk alfabesi, üzerinde uzun süre kafa yorulan, dönemin basınında çok tartışılan, o nedenle de yaşama geçirildiği tarihe kadar fikri altyapısı tamamlanmış olan bir devrimin ürünüdür.
Hatta Latin alfabesine dayalı Türk alfabesine geçme fikrini Atatürk’ün, daha Erzurum Kongresi bitince kendisine söylemiş olduğunu Mazhar Müfit Kansu anılarında bildirmektedir. Ancak aynı Atatürk’ün bu devrimi gerçekleştirmek için uzunca bir süre beklediği -hatta Falih Rıfkı Atay’a göre- 1928’e kadar geciktiği de bir gerçektir. Nitekim Atay, gazeteci Hüseyin Yalçın’ın kendisine 1923’te “Latin yazısına niçin geçilmediğini” sormasına Atatürk’ün kızdığını ve “Bana vakitsiz bir iş yaptırmak istiyordu” dediğini Türk Dili Dergisi’nin Ağustos 1958 tarihli sayısında bildirmektedir.
Falih Rıfkı Atay’ın o yazısı:
“Nitekim şartların olgunlaştığını görünce Atatürk harekete geçti. Alfabe komisyonunda ben de üye idim. Komisyonda yazı değiştirmek lazım mı değil mi tartışmasını çabuk atlatmıştık. Fakat harflerin seçilmesine yalnız Türk kelimelerini esas tutanlarla Osmanlıca’daki yabancı (Arapça, Farsça, O.E.) kelimelerin bütün söyleniş haklarını verecek harfler ve işaretler bulundurmak fikrini ileri sürenler arasında anlaşmazlık uzun sürdü. Biz Türkçü ve Türkçeciler sade bir alfabe istiyorduk. Arap söyleyişinin de, eğer Arapça kelimeler dilde kalacaksa, bu yeni kalıp içinde eriyip kaybolmasının doğru olduğunu iddia ediyorduk. (Örneğin) “q” harfini bu sebeple reddetmiştik. Türkçe kelimeler için “k” harfi yetiyordu.”
(Oktay Ekşi, 08.04.2007)
***
Bir travmanın 130 yıllık hikâyesi
Travma yaşattığı iddia edilen Atatürk devrimleri özellikle de Harf İnkılabı, bu topraklara gökten zembille inmedi. I. Dünya Savaşı nda ordunun telgraf görüşmeleri bile Latin harfleriyle yapılıyordu. İşte Latin harfleriyle Türkçenin 130 yıllık serüveni.
Türk tarihinde ilk kez Latin harfleriyle yazılan Türkçe metin, III. Selim dönemine uzanır. Avrupa’yı sarsan Fransız Devrimi’nin yapıldığı 1789 yılında tahta çıkan 3. Selim, saray hizmetinde görevlendirmek için Fransız mimar Antoine Ignace Melling i, nam-ı diğer Melling Paşa yı himayesi altına aldı. Kısa sürede Türkçeyi söken yetenekli mimar, hiçbir zaman Arapça harfleri öğrenmedi. İstanbul da ki ilk işi padişahın kız kardeşi Hatice Sultan ın Ortaköy deki sarayını restore etmekti. Ancak ortada bir sorun vardı; namahrem olduğu için Hatice Sultan ın karşısına geçip yüz yüze görüşemezdi. O da düşüncelerini sultana Türkçe olarak Latin harfleriyle kaleme aldı. Hatice Sultan da Melling in mektuplarına yine Latin harfleriyle yazılmış Türkçe pusulalarla yanıt verdi. Bu sıra dışı tecrübe, Osmanlı toplumundaki kadın-erkek ilişkilerindeki bariyerler yüzünden ortaya çıksa da, çok geçmeden Osmanlı aydınları arasında dilde reform ve yeni alfabe tartışmaları su yüzüne çıktı.
Osmanlı da modernleşme ve yenileşme hareketinin start aldığı Tanzimat Dönemi nden (1839-1876) Cumhuriyet e kadar geçen sürede alfabede reform yapmak için çok farklı görüş ortaya çıktı. Macit Paşa gibi Ermeni alfabesini kullanmayı önerenlerden, Orhun ve Uygur alfabesine dönmeyi teklif edenlere kadar çeşit çeşit görüşün sahipleri, entelektüel dünyada boy gösteriyordu. Aslına bakılacak olursa Tanzimat ın ilk dönemlerindeki hakim görüş, Arap harfleri üzerinde reform yapılması ve Avrupa dillerinde olduğu gibi sözcüğü oluşturan harflerin ayrı ayrı yazılmasıydı. Ancak bu görüş zaman içinde Latin alfabesine geçiş yönünde evrim geçirdi. Örneğin 1857 de yazdığı bir kitapla Arap harflerinin ıslahı düşüncesine katılanlardan Azerbaycanlı yazar şair Mirza Feth Ali Ahundzade, bir süre sonra bunun mümkün olmadığına karar verdi. Bundan sonra Tiflis ten Sadrazam Ali Paşa ya gönderdiği bir mektupta Latin harflerine bir an önce geçilmesinin doğru bir karar olacağını bildirdi. Bu öneriler imparatorluk içinde karşılıksız kalmıyordu. 1869 yılında Eski ve Modern Türkler kitabında Türklerin, Turan ve Aryan ırklarının karışımı olduğunu iddia eden Nâzım Hikmet in dedesi Polonya kökenli Konstantin Bojentiski diğer adıyla Mustafa Celaleddin Paşa da, Latin alfabesine geçilmesini savunuyor, hatta kızına Latin harflerle Türkçe mektuplar yazıyordu.
CEHALETİN SEBEBİ
Birinci Meşrutiyet i 1876 da ilan ederek anayasal düzeni kabul eden Sultan 2. Abdülhamit in de Arap harfleriyle okuma ve yazmanın zorluğunu dile getirdiği bir sır değildi. Ali Vehbi Bey tarafından Fransızca çevrilerek yayımlanan Siyasi Hatıratım isimli kitabında Abdülhamit “Halkımızın büyük cehaletine sebep, okuma yazma öğrenimindeki güçlüktür. Bu güçlüğün nedeni ise harflerimizdir,” der ve bu soruna çözüm olarak “Belki bu işi kolaylaştırmak için Latin alfabesini kabul etmek yerinde olur,” ifadesini kullanır. Ancak Latin harflerini kullanma konusunda oldukça olumlu bir yaklaşım sergileyen Abdülhamit in, Mustafa Kemal in gösterdiği cesareti o günün şartları altında göstermesi mümkün olmadı ve bu konuda saltanatı boyuncu hiçbir girişim sergilemedi. 2. Abdülhamit in 1908 de İkinci Meşrutiyet i ilan ederek ikinci kez açmak zorunda kaldığı Meclis in önüne gelen konulardan biri yine alfabe sorunuydu. Doktor Musullu Davut imzalı bir kitapçık, o zamanki Mebusan (Milletvekili) Meclisi ne bir tasarı olarak sunulmuş ve Latin harflerinin kabulü teklif edilmişse de bu tasarı, o dönemin heyecanı içerisinde gerekli dikkati çekmemişti. Daha sonraları İstepan Karayan ın ve Binbaşı Hidayet İsmail in Latin harfleri üzerindeki teklifleri de Meclis in yeterince dikkatini çekmekten uzak kaldı.
TÜRKÇE GAZETE EÇAS
Her ne kadar Şeyhüslamlık makamı 1910 yılında Kuran ın Latin harfleriyle yazılamayacağını, bu nedenle de hiçbir İslam ülkesinde Latin harflerinin kullanılamayacağı konusunda bir fetva verse de bu fetvadan tam yedi yıl önce Sofya da Jön Türk muhalifi Şahin Kolonya tarafından çıkarılan Drita (Aydınlık) isimli Arnavutça gazetede Latin harfleriyle yazılan Türkçe makalelere rastlanıyordu. Şeyhüslamlığın fetvasından bir yıl sonra ise bugün Makedonya sınırları içinde bulunan Manastır kentinde Latin harfleriyle basılan ilk Türkçe gazete yayın hayatına merhaba dedi. İttihat ve Terakki muhalifi Zekeriya Sami tarafından kısa bir süre yayımlanan haftalık Eças (Esas olarak okunuyor) isimli dört sayfalık bu gazetenin yarısı Arap, diğer yarısı ise Latin harfleriyle çıkıyordu. Latin harfleriyle yazılan Türkçe metinde daha önceki denemelerde olduğu gibi Fransızca dil kurallarına göre Türkçe yazılıyordu. Örneğin u sesini çıkarmak için Fransızcadaki gibi o ve u harfleri yan yana konuyordu. Ç harfinin de Fransızca da s sesine karşılık geldiğini hatırlatmakta fayda var. Fiyatı 10 para olan ve Beynelmilel Ticaret Matbaası tarafından basılan bu gazeteden günümüze sadece üçüncü sayısından bir kopya kaldı. Latin harflerinin kullanımına karşı olan İttihat ve Terakki Partisi, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Enver Paşa nın kendisinin icat ettiği ve Arapça harflerinin Latin harfleri gibi ayrı sıralandığı bir imla sistemini uygulamaya koydu. Başarısız olan bu girişime İsmet Paşa gibi komutanlar da savaş sırası bir inkılap yapmanın doğru olmayacağı nedeniyle karşı çıkmıştı. İsmet Paşa yazdığı bir mektupta “Bu büyük eserinizi zaferden sonra tatbik etmek üzere şimdilik ertelerseniz,” diyerek Enver Paşa ya nazikçe itirazını iletmişti. Bu olaydan sonra özellikle Avrupa cephesindeki Türk birlikleri resmi telgraf yazışmalarında Latin harflerini kullanmaya başladı. Hatta Berlin e ziyarete giden Talat Paşa, İstanbul a çektiği telgrafı Latin alfabesi esasına göndermekte bir mahsur görmedi. Harflerle ilgili tartışmalar Kurtuluş Savaşı ndan sonra da bitmedi. İzmir in kurtuluşundan beş ay sonra Lozan Antlaşması ndan dört ay önce toplanan İzmir İktisat Kongresi nde (17 Şubat-4 Mart 1923) işçi delegelerinden İzmirli Nazmi ve iki arkadaşı Latin harflerine bir an önce geçilmesi için öneride bulundu. Genel Kurul da okunan teklif, Kongre Başkanı Kazım Karabekir in bu girişimi kınaması ve Latin yazısını kabul etmeyi Hıristiyanlaşmakla eşit görmesi üzerine geçiştirildi, ta ki Mustafa Kemal Paşa nın 1 Kasım 1928 tarihinde harf devrimini yapmasına kadar.