Güney Hunları ile Hsien-pi’lerin Savaşı

02.10.2024
4
A+
A-
Güney Hunları ile Hsien-pi’lerin Savaşı

Güney Hunları ile Hsien-pi’lerin Savaşı
Güney Hunları ile Hsien-pi’ler arasındaki çekişmeler tarih sahnesine çarpıcı bir kargaşa getirdi. T’ an-shih-huai’nin liderliğindeki Hsien-pi, Güney Hunları ile beklenmedik bir ittifak kurarak 156’da Çin’in dokuz eyaletine saldırdılar, toprakları istila ettiler ve bölgeyi sarsıntıya uğrattılar. Ancak, 166’da bu akınlar yeniden tekrarlandı, bu kez daha sert ve daha yıkıcıydı. T’ an-shih-huai’nin ölümüyle 172’de Mo, onun yerine geçerek eh’ an-yü adını aldı ve altı yıl boyunca başarılı bir şekilde iktidarda kaldı. Ancak, 178’de Çinlilerle birlikte Hsien-pi’lere karşı yaşanan yenilgi, Mo’nun liderliğinin gücünü zayıflattı. Onun yerine geçen Ch’iang-ch’ü ise 11 yıl boyunca hükümdarlık yapabildi, ancak zorlu politik ortamda istikrarlı bir yönetim sağlamak zor oldu. Bu savaşlar ve liderlik değişimleri, o dönemin tarihine derin izler bıraktı ve bölgedeki güç dengelerini kökten değiştirdi.
Çin’in iç karışıklıklarının ortasında, Sarı Sarıklılar isyanı gibi büyük bir dönemeç vardı. Hun hükümdarının oğlu Yü-fu-lo’nun isyanı bastırmak için gönderdiği ordu, beklenmedik bir şekilde isyancılar tarafından katledildi. Yü-fu, kendini korumak için Han hanedanının sarayına sığındı. Bu sırada, Ts’ao Ts’ao, Sarı Sarıklılar isyanını bastırmak için Yü-fu-lo’dan önemli bir destek aldı. Ch’iang-ch’üan’ın ölümü üzerine, Hsü-pu Ku-tu-hou kısa süreli bir liderlik dönemi yaşadı, ancak siyasi bir belirsizlik ortaya çıktı. Yü-fu-lo’nun kendini hükümdar ilan etmesiyle, iki farklı Hun siyasi gücü arasında bir mücadele başladı. Yü-fu-lo’nun ölümünden sonra kardeşi Huch’u-ch’üan liderliği devraldı ve P’ing-yang’ı merkez olarak seçti. Çin imparatoru ile ilişkilerini sürdürmek için askeri birlikler gönderdi, ancak Ts’ao Ts’ao’nun ordusu tarafından mağlup edildi ve sonunda Çinliler tarafından kabul edilen bir barış anlaşmasıyla Ye şehrine yerleşti. 215 yılında ölen Huch’u-ch’üan’ın ölümüyle Güney Hunları’nın sonu geldiği düşünülmekteydi. Ancak, 265 yılında Hunlar, sayıları artarak güçlenerek güneye doğru ilerlemeye başladılar ve Çinliler tarafından izin verildi. Sonunda, 276 yılında Hunlar, Hsien-pi ve diğer kavimler Çin’e teslim oldular, ve bu bağlama devam ederek iki sene sonra bazı Hunların Çin’e entegre olmasıyla sonuçlandı. Bu, tarihin karmaşık ve hareketli bir döneminde gerçekleşen önemli siyasi değişikliklerden sadece birkaçıydı.
Kuzey Hun İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra, Doğu Moğolistan bozkırlarındaki bölgeler Hsien-pi’lerin kontrolüne geçti. Ancak, Hsien-pi’ler, Hunların bir araya getirebildiği boyutlarda birleşmeyi başaramadılar. Bu nedenle, bozkır halklarının veya komşu devletlerin kabul ettiği bir süper güç haline gelemediler. Sadece Tan-shih-huai’nin liderliği altında Hun İmparatorluğu’nun gücüne yakın bir seviyeye ulaşabildiler. Tan-shih-huai, kuzeyde Ting-ling’leri, doğuda Pu-yeo (Kore)’yu, batıda Wu-sun’ları mağlup etti ve güneyde Han İmparatorluğu’na saldırdı. Bu şekilde, Hun İmparatorluğu’nun eski günlerine geri dönmesine yardımcı oldu. Ancak, onun ölümünden sonra Hsien-pi İmparatorluğu yeniden parçalandı. Ancak, Hsien-pi’ler, Kuzey ve Güney Hunlarının Moğolistan’a geri dönüşlerini engellemeye devam ettiler ve Çin’in kuzey sınırlarına karşı kalıcı bir tehdit oluşturdu. Kuzey Hunlarının baskısını hisseden Güney Hunları, zamanla Han hanedanına daha fazla yaklaşmaya başladılar. Güney Hunları, Çin’e daha yakın bölgelere yerleşti ve birçok Hun kabilesi Çin tebasına katılarak sınır eyaletlerine yerleştirildi. MS 1. yüzyılın sonlarına doğru, Çin’e yerleşen Hun sayısı 200 bini aştı. Yeni Han hanedanı, birçok Çinliyi de sınırlara doğru yerleştirince karmaşık bir durum ortaya çıktı. Sonuç olarak, Güney Hunlarının tarihi daha çok Çin topraklarında şekillenecekti. Güney Hunlarının tarihinde önemli bir dönüm noktası, Liou Yüan’ın MS 317’de Batı Ch’in hanedanını devirerek Çin tarihinde ilk yabancı hanedanını kurmasıyla gerçekleşti. Bu olay, Hunların Çin’deki etkisinin daha da artmasına ve Çin tarihine derin bir şekilde entegre olmasına neden oldu.
Güney Hunları, 8 büyük boydan oluşuyordu ve Çinliler, kendilerine bağlı olan Hsien-pi’ye, daha önce M.Ö. 56’da boyun eğen Hu-han-ye’nin adını verdiler. Bu, Çinlilerin bir nevi ödül olarak gördükleri bir adlandırmaydı. Ancak, Çin’den yardım almalarına rağmen hala Kuzey Hunlarından çekiniyorlardı. Güney Hunları, Çin’in Hsi-ho olarak adlandırılan günümüzdeki Lan-chou topraklarına yerleştirildi. Aynı zamanda Kansu koridoru olarak bilinen bölgede, Pei-ti, Shuo-fang, Wu-yüan, Yün-chung, Ting-hsiang, Yenmen ve Tai-chün gibi bölgelere yerleştirildiler. Bu yerleşimler sonrasında Çin ile iyi ilişkiler geliştirdiler. Güney Hunlarındaki ekonomik gelişmeler ve refah artışı, Kuzey Hun boylarının dikkatini çekti. Bu nedenle, Kuzey Hunlarından da birçok insan topluluğu Çin’e göç etti. Bu dönemde Çin’e göç eden Hun sayısı 230 bini buldu. Bu göçler, Çin’in demografik ve kültürel yapısında önemli değişikliklere neden oldu ve Hunların Çin’e entegrasyonunu hızlandırdı.
83 yılında sadece Wu-yüan bölgesine gelen Hun sayısı 38 bin olarak kaydedildi. Bu göçmenlerin yanlarında getirdikleri at sayısı 20 binin üzerindeydi, ayrıca koyun ve sığır sayısı da 10 binden fazlaydı. 4 yıl sonra, 87’de, Kuzey Hunlarından Chü-lan, Chu-pi, Hu-tu-hsü gibi 58 boydan oluşan 200 bin insan Pei-ti, Wu-yüan ve Shuo-fang bölgelerine ulaşmıştı. Bunun ardından, 2 yıl sonra, 8 bin Çin askeri ve 30 bin Güney Hun süvarisi birlikte hareket ederek Kuzey Hunlarının üzerine yürüdü. Bu operasyon sırasında 81 kabile ve 200 binden fazla insan yakalandı. Ancak, Güney Hunlarında ekonomik iyileşme yaşanmasına rağmen, huzur ortamı sağlanamadı. Bir Çin valisi, Güney Hunlarının tahtındaki hükümdar Hu-cheng’ı görevden aldı ve yerine Ch’iang-chü’ü tahta geçirdi (179). Ancak, yeni hükümdarın desteğiyle bile ortam sakinleşmedi. Yeni hükümdarın haksız yere Çinliler adına savaşa girişmesi halkın isyanına neden oldu. İsyan eden halk, hükümdarı öldürdü. Ölen hükümdarın oğlu Yü-fu-luo’nun tahta geçişi tanınmadı ve yerine Hsü-pu Ku-tu-hou hükümdarlık makamına oturdu. Bu sırada Çin’de iç savaşlar patlak vermişti. Hunlar, bu isyanlara karıştıysa da herhangi bir belirgin sonuç elde edemediler. Bu dönemdeki hükümdarın ölümüyle birlikte bir süre boyunca yaşlılar, yani aksakallar heyeti tarafından yönetildiler. Ancak, 195 yılında Hunların başında Hu-chüc’hüan adlı bir hükümdar belirdi. 216’da, Hu-chüc’hüan’ın Wei sarayında yaşamaya başlamasıyla Güney Hunları siyasi varlıklarını kaybetmeye başladılar. Bu, Güney Hunlarının Çin topraklarındaki etkisinin azalmasına ve Çin’in içişlerine daha fazla müdahale etme yeteneklerinin sınırlanmasına yol açtı. Bu dönemde, Hunların siyasi ve askeri gücü zayıfladı ve Çin’in iç karışıklıklarından büyük ölçüde etkilendi.
Kuzeyde ve doğuda Hsien-pi kabileleri tarafından, güneyde ise Han İmparatorluğu tarafından sıkıştırılan Güney Hunları, kendi etki alanlarını genişletmek için sınırlı seçeneklere sahipti. Ancak, bu dönemde Çin’de önemli bir gelişme yaşandı. M.Ö. 206’dan beri Çin’i idare eden Han İmparatorluğu, 3. yüzyılın başında üç ayrı krallığa bölündü: Wei, Shu ve Wu. Bu durum, 220-265 yılları arasında Üç Devlet Dönemi olarak adlandırılan bir döneme yol açtı. Bu dönemde, Kuzey Çin’deki bölgelerde genel bir anarşi hakim oldu ve bu belirsizlik ortamı Güney Hunlarının etki alanının genişlemesine yol açtı. Kuzey Çin’de yeni Wei Hanedanı’nı kuran Ts’ao Ts’ao’nun dikkatini çeken Güney Hunlarını kontrol altında tutmak için Ts’ao Ts’ao, MS 216’da Güney Hun hükümdarını Çin başkentinde rehin olarak tuttu. Bu sırada, hükümdarın kardeşi olan Doğruluğun Bilge Kralı, Hunları yönetme görevini üstlendi. Bu süreçte, Güney Hunları beş parçaya ayrıldı. Her bir grup, kendi lideri ve bir Çinli yöneticiyle birlikte yönetiliyordu. Birbiriyle rekabet eden hanedanlar arasında öne çıkan Wei Hanedanı, Hun kitlesinin büyük bir kısmını yanına çekti. Bu dönemde, Wei Hanedanı idaresi altında olan Hunlar, Çinli valiler tarafından yönetilen beş gruba ayrıldı. Toplamda 6 bin aileden oluşan bu topluluk, 19 bin kişilik bir nüfusa ulaşıyordu ve T’ai-ling, Hsin-hsing, Pu-chih gibi ilçelere yerleştirildi. Bu gelişmeler, Güney Hunlarının siyasi ve toplumsal yapısında büyük değişikliklere neden oldu.
M.S. 25’te, Hunlar kendi soyunun Mo-tu’dan geldiğini iddia ederek Çinlilerin Han hanedanı gibi eşit sayılması gerektiğini ileri sürdüler ve Liou hanedanı adı altında kabul edilmeyi talep ettiler. Yukarıda bahsedilen üç devletin çöküşüyle 279 yılında Chin hanedanı ortaya çıktı. Bu süreçte, Hun yöneticilerinin soyadları Liou olarak değiştirildi. Devam eden yıllarda, Hunların Çin’e yerleşmeleri devam etti. Örneğin, 284 yılında T’ai-a-hou liderliğinde 29,300 kişilik bir nüfus Çin’e göç etti. Bu göç dalgası, 286 yılında 100 binden fazla kişiye ulaştı. Hunların Çin’e bu şekilde yerleşmesi, Çin topraklarının demografik ve kültürel yapısında önemli değişikliklere yol açtı ve Hunların Çin içindeki etkisini güçlendirdi.

tarihigercekler
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.