Türkiye’de bir zamanlar dini bir cemaat olarak bilinse de gerçek yüzü ortaya çıkan FETÖ terör örgütü, ülkenin birçok önemli makamlarını ele geçirmiş ve gücüne bu sayede güç katmıştır.
Zaman zaman bazı isimler tarafından dillendirilen FETÖ tehlikesi önce kendini 17-25 Aralık olaylarında iyiden iyiye hissettirmiş, sonrasında ise 15 Temmuz 2016 hain darbe girişimiyle ülkemiz için nasıl büyük bir tehlike olduğunu aleni bir şekilde göstermiştir.
Din kisvesi altına giren hain terör örgütü diğer örgütlerden bağımsız bir yapı olarak görülse de, aslında FETÖ tüm örgütlerin çatısı olabilecek kapasitededir. Bunu da kısmen başaran örgütün temel hedeflerinden biri, Türkiye’de faaliyet gösteren tüm terör örgütlerini kontrol altına alabilmekti. Kendi yapısıyla devletin önemli kademelerini ele geçiren FETÖ, diğer yandan bunu başararak silahlı grupları da gerek gördüğünde çok daha rahat kullanma hedefindeydi.
FETÖ terör örgütü birçok silahlı terör örgütüyle dirsek temasında olsa da, bunlardan en fazla öne çıkmaya başlayanı DHKP-C terör örgütü olmuştur. Özellikle Rus yetkilinin öldürülmesi ve önemli birçok sansasyonel eyleme baktığımızda, FETÖ ile DHKP-C terör örgütlerinin zaman zaman birlikte hareket ettiğini gösteren birçok delile rastlayabilirsiniz.
Başlıklar
Özdemir Sabancı Cinayeti
İki örgüt arasındaki dirsek temasını gösteren birçok somut ve soyut delil, FETÖ’nün DHKP-C üzerindeki etkisinin de kanıtıdır. Biraz geçmişe gittiğimizde, ülkenin önde gelen aile şirketlerinden biri olan Sabancı Holding’in sahiplerinden biri olan Özdemir Sabancı cinayetini derinden incelemek gerekir.
Sevilen iş adamı 1996 yılında DHKP-C terör örgütü mensupları İsmail Akkol, Fahriye Erdal ve Mustafa Duyar tarafından öldürülmüştü. Bu cinayette öne çıkan isim Fahriye Erdal olsa da, diğer isimlerde cinayeti üstlenerek DHKP-C’ye aidiyetlerini gösterdiler.
Ergenekon davası başladığında Sabancı cinayetini üstlenen Muammer Akkaş, 3 yıllık süreçte cinayetin netliğe kavuşması için herhangi bir gelişme kaydetmedi. FETÖ terör örgütüne mensup olduğu belirlenen Akkaş’ın ismi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlunu ifadeye çağırmış ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ise yakalanması talimatı veren isimdi. Akkaş aynı zamanda 17-25 Aralık darbe girişiminde öne çıkan savcılardan biri olup, 17 Aralık tarihinde gösterdikleri çabaların boşa çıkacağını anlayınca hızlı bir şekilde yurtdışına kaçtı.
FETÖ mensubu Muammer Akkaş Sabancı cinayetinin üzerini kapatmak için elinden geleni yapmış ve nihayetinde de önemli ölçüde başarılı olmuştur.
MİT Tırlarının Durdurulması
Suriye’de Türkmenlere yardım götüren MİT tırlarının durdurulmasının arkasında FETÖ’nün olduğu sonradan gündeme bomba gibi düşerken, bir yandan DHKP-C destekçileri ve FETÖ’nün kripto üyeleri boş durmuyordu. Bu süreç ve sonrasında iki örgüt, Türkiye’nin terör örgütlerine yardım yaptığı konusunda hem Türkiye’de ve hem de uluslararası siyasette propaganda yapmaktaydı.
Bazı siyasilerinde bu propagandaya alet olması onlara güç verirken, devlet yönetimi ve MİT yaptığı akıllıca manevralarla bu algıyı yıkmayı başardı. MİT tırlarına yapılan baskında Adana Başsavcısı olan Süleyman Bağrıyanık, meslekten ihraç edilmiş ve sonrasında da tutuklanmıştı.
15 Temmuz darbe girişimiyle alakalı belgelerde ise Bağrıyanık’ın, darbeciler tarafından hazırlanan listede isminin geçmesi eski başsavcının hain terör örgütü FETÖ mensubu olduğunu daha net şekilde ortaya koydu.
FETÖ ile DHKP-C ilişkisi açısından olaya baktığımızda, Bağrıyanık’ın evinde yapılan arama bu ilişkinin somut bir delili oldu. Çünkü FETÖ’cü başsavcının evinde arama yapıldığı sırada, DHKP-C’li olduğu bilinen avukat Hakan Evcin’in de evde olduğu görüldü.
Bugüne kadar birçok farklı DHKP-C eyleminde yer alan Hakan Evcin’in başsavcının evinde olması, iki örgüt arasındaki kirli ilişkinin somut delillerinden biri olarak gün yüzüne çıktı.
Polise DHKP-C’nin propagandasını yaptığı gerekçesiyle onlarca kez ifade veren avukat Hakan Evcin’in sosyal medya hesapları da, onun DHKP-C destekçisi olduğunu kuvvetlendiriyordu. Zira sosyal medya hesaplarındaki paylaşımları ve kapak fotoğraflarında, örgüt üyesi Şafak Yayla gibi birçok DHKP-C terör örgütü üyesine ait isimlerin resimleri bulunuyor.
Savcı Mehmet Selim Kiraz’a suikast düzenleyen terörist Şafak Yayla’nın fotoğraflarının paylaşılması, Hakan Evcin’in DHKP-C ile olan bağının açık göstergelerinden sadece biridir.
Kendisinin Türkiye’de yaşanan gezi olaylarında adı sıkça duyulan ve ‘Kırmızı fülarlı kız’ olarak da anılan Ayşe Deniz Karacagil’in avukatlığını yapmış olması da, bu durumu daha da kuvvetlendirmektedir.
Terörist Ayşe Deniz Karacagil gezi olaylarında halkta sempati uyandırmayı başarmış olsa da, Gezi olayları sonrasında dağa çıkarak bir başka terör örgütü PKK’ya katılmış olması kirli ilişkileri daha net ortaya koymaktadır.
Şafak Yayla İsmini Açıklayan FETÖ’cü Eski Emniyet Amiri
Bu kısa süreçte yaşanan olaylar silsilesi, aslında kendi başına FETÖ ve DHKP-C ilişkisi için birçok delil barındırıyordu. Bunlardan biri ise Savcı Mehmet Selim Kiraz henüz şehit edilmemişken ve terör eylemi içeride devam ederken, eski emniyet amiri olan Kadri Cemil Yiğit’in teröristin kimliğini sosyal medya hesabından açıklamış olmasıdır.
Terörist savcı Kiraz’ı rehin aldığında ve eylem devam ederken, kimliği hakkında hiçbir bilgi bulunmamasına rağmen Kadri Cemil Yiğit’in teröristin ismini açıklaması, herkeste şaşkınlık yaratmıştı. Daha sonrasında çeşitli nedenlerle meslekten ihraç edilen emniyet amirinin, FETÖ örgütüne mensup olduğu ortaya çıkmıştı.
Savcı Kiraz’ı Şehit Eden Teröristin Kuzeni
Emniyet mensubu olan Ahmet Sait Yayla, aynı zamanda savcı Kiraz’ı şehit eden DHKP-C’li terörist Şafak Yayla’nın kuzenidir. Eski emniyet mensubu Ahmet Sait Yayla’nın FETÖ’cü olması ve 17 Aralık sürecinde FETÖ’cüler tarafından sahip çıkılan bir isim olması da, FETÖ ve DHKP-C ilişkisi için somut örneklerden biri oldu.