Chih-chih’nın Kahramanlığı

23.01.2025
0
A+
A-
Chih-chih’nın Kahramanlığı

Chih-chih’nın Kahramanlığı

Chih-chih, ülkedeki huzursuzluktan faydalanarak M.Ö. 54’te kendi hükümdarlığını ilan etti. Ardından, daha önce uzak bölgelerde kendi bağımsızlığını ilan eden Jen-chen’ı mağlup etmeyi başardı ve onun ordusunu kendi emrine aldı. Devletin merkezine hücum ederek kardeşi Hu-hanye’yi bozguna uğrattı ve eski Hun merkezine el koydu. Doğuda yıllardan beri mücadele eden ve kesin bir başarı elde edemeyen Hu-han-ye, kardeşi Chih-chih’a da mağlup olmaktan kurtulamadı. Bu sırada, Sol İ-chih-tzu unvanlı Hun beyinin tavsiyesi Hu-han-ye’yi etkiledi. Bu Hun beyi, Çin’deki Han hanedanına bağlanmayı teklif ederek Çin’den alacakları yardımla ayakta kalabileceklerini öne sürdü. Bu teklif, o güne kadar duyulmamıştı ve Hu-han-ye hemen karar veremedi. Devlet meclisini toplayarak konuyu tartışmaya açtı.
Hun meclisindeki devlet adamları, Hun geleneklerinin cesaret ve kuvvet üzerine şekillendiğini, başkasına bağlanmanın aşağılık bir durum olduğunu savundular. Ayrıca, Hunların at üzerinde kurdukları devlet geleneğini ve şöhretlerini öne sürdüler. Ancak, İ-chih-tzu’nun Çin’e bağlanmayı savunan görüşüne karşı çıkanlar da vardı. Onlar, Çin’in gücünün değişken olduğunu ve Çin’in en güçlü olduğu dönemde bile Hunların bağımlı olmayacağını savundular.

Tartışmaların ardından Hu-han-ye, kendisine bağlı insan topluluğunu önderliğinde Çin Seddi’ne ilerledi ve oraya vardığında devlet adamlarından birini Çin Hanedanı’na gönderdi. Rakibi Chih-chih da aynı maksatla elçi gönderdi.
Sonunda, Hu-han-ye, Çinlilerin bağlanma teklifini kabul etti ve Çin sarayına giderek Çin imparatoruna saygılarını sundu. Çin sarayında büyük bir değer gördü ve birçok hediyelerle ödüllendirildi. Hu-han-ye, Çin sınırlarına tampon bölge görevini üstlenerek ülkesine döndü.
Bu süreçte, Çinlilerin diplomatik ilişkilerde üstünlük sağlama çabaları devam etti. Chih-chih’nın elçisine daha fazla değer vererek, Hu-han-ye’nin elçisine nazaran Çinlilerin tavrı, bu durumu gösteriyordu (M.Ö. 50).

Chih-chih, politikası, sürekli batıya kayma isteği üzerine kurulmuş ve bu doğrultuda Kırgızlar’a, Wu-sun’lara ve diğer kavimlere karşı hücumlarda bulunarak onları imparatorluğa bağlamaya çalışmıştır. Halk arasında sevgi kazanmış olan Chih-chih, batıdaki beylerin itaatini sağlayarak imparatorluğun batı bölgelerinde güven ortamı oluşturmuştur. Ancak, Çin ile olan ilişkilerinin bozulması ve Çinli elçiyi öldürmesi sonucunda Çin’in düşmanı haline gelmiş ve Çin’in karşısında güçlü bir rakip haline gelmiştir. Ayrıca, Hu-han-ye’nin ekonomik yardım talebiyle ortaya çıkan bağımlılık ilişkisi de Chih-chih’ın politikalarının önemli bir parçası olmuştur. Chih-chih’ın liderliği altında, Hun İmparatorluğu’nun batıya doğru genişlemesi sağlanmış olsa da, Çin’in direnci ve diğer kavimlerin tepkileri Chih-chih’ın egemenliğini tehdit etmektedir.

Yaklaşık bir asırdan fazla bir süredir Kuzey Çin’de yaşayan Hu-han-ye’nin liderliğindeki Hunlar, uzun mücadelelerin ardından ve Çinlilerin ekonomik ve siyasi desteğiyle güçlerini toparlamışlardı. Av alanlarının daralması ve topraklarının yetersiz gelmesi nedeniyle yeni bir strateji belirleme zamanı gelmişti. Çin’e karşı düşmanca bir tutum takınan ve gücünü her geçen gün artıran Chih-chih’ı durduracak stratejik bir hamle yapılması gerekiyordu. Sonunda, Hu-han-ye ile Han hanedanı arasında bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşma sırasında yapılan tören oldukça ilginçti; bir ırmak kenarında başlayıp dağda devam eden törende kutsal bir Hun kılıcı kullanılarak beyaz bir at kurban edildi ve kan ile içki karıştırılarak içildi. Nihayetinde Hunlar ile Çinliler arasında kan bağı kurulduğunu simgeleyen bir tören gerçekleştirildi. Bu anlaşma sonucunda Hunlar güçlenmiş ve Chih-chih’a karşı daha etkili bir şekilde mücadele edebilecek hale gelmişti. Anlaşmanın içeriği, iki tarafın birbirine karşı saldırmayacağını, hırsızlık durumlarında birbirlerini bilgilendireceklerini ve yardım edeceklerini belirtiyordu. İki ülke arasındaki bu anlaşma, Han ve Hunlar arasındaki barışı M.S. 9 yılına kadar sürdürdü. Ancak, Chih-chih’ın ortadan kaldırılmasıyla, Hu-han-ye’nin Chih-chih’ın tehdidi altındaki Çin’e bağlı olmayan K’ang-chü’ye göç etmesi ve orada ayrı bir devlet kurması, bu barış sürecini etkiledi. Hu-han-ye’nin Han imparatorunu ziyareti sırasında, bir Çinli prensesle evlenmek istemesi ve buna karşılık alçak bir tutumla karşılanması da ilişkileri etkileyen olaylardan biriydi.

Hu-han-ye’nin Çin prensesi Wang Ch’iang ile olan evliliği, Çin için siyasi açıdan oldukça verimli oldu. Çünkü Wang Ch’iang’ın oğullarından Lu-li, sağ bey konumuna yükseldi ve damadı Po-hsü-t’ang, Çin’deki Han hanedanı taraftarı bir siyaset izleyerek önemli bir göreve getirildi. Bu durum, M.Ö. 33 ile M.S. 11 arasındaki Çin-Hun ilişkilerinin hiç olmadığı kadar dostluk içinde gelişmesine neden oldu. Ancak, Chih-chih, Hu-han-ye’nin Çin tarafından desteklenmesine oldukça kızgındı ve Çinli elçileri azarladı. Çin’e rehine olarak gönderdiği oğlunun iadesini talep etti. Ancak, Çinli devlet adamları, Chih-chih’ın müttefik olarak kabul edilmesinin gereksiz olduğunu savundular ve elçilerin sadece Çin sınırlarına kadar refakat etmelerini teklif ettiler. Chih-chih, başkentini Talas Irmağı civarına taşıyarak kale-şehir inşa etti ve Çin elçilerini sebepsiz yere öldürmesi sonucunda rakibi Hu-han-ye’nin Çin nezdinde güçlenmesine sebep oldu. Bundan sonra Chih-chih, Batı Türkistan topraklarına ağırlık verme niyetindeydi ve Wu-sun’lar ile K’ang-chü (Semerkand) gibi önemli komşularıyla ilişkilerini güçlendirmek istiyordu. Wu-sun’ların baskınlarından bıkan Semerkandlılar, Hunları davet ederek Chih-chih’ın askeri yardımını talep ettiler ve Chih-chih da bu çağrıya olumlu yanıt verdi. Ancak, batıya doğru ilerleyen Hun ordusu ve halkı ağır bir kışla karşılaştı ve büyük kayıplar verdi, ancak 3 bin kadar kişi sağ kalmayı başardı. Bu olayın 44 ya da 43 yılında gerçekleşmiş olma ihtimali bulunmaktadır.
Wu-sun’lar, Chih-chih’a karşı ağır kayıplar verdiler ve yaklaşık bin li’lik bir alan boşaldı. Chih-chih, Semerkand krallığını ele geçirerek bölgenin kontrolünü sağladı. Semerkand krallığı denildiğinde genellikle Maveraünnehir’in tamamı kastedilir; çünkü Chih-chih, Güney Kazakistan’da yerleşmiş, Fergana ve Maveraünnehir gibi önemli komşu bölgeleri kendine itaat ettirmişti. Bu dönemde Chih-chih, büyük bir değişikliğe gitti ve etrafı surlarla çevrili bir şehirde oturmayı tercih etti. İki yıl içinde halktan topladığı insanlarla surlu bir şehir inşa ettirdi ve çevre ülkeleri, özellikle Fergana ve Ho-su’ya adam göndererek vergiye bağlanmalarını istedi. M.Ö. 36’da Chih-chih’e karşı savaşmak üzere yola çıkmak üzere olan Çinli komutan Ch’en T’ang, Chih-chih hakkında bir değerlendirme yaptı. Batı Türkistan’ın Hunların kontrolünde olduğunu ve Chih-chih’ın aynı politikayı izlediğini belirtti. Ayrıca, Wu-sun’ların, Çin’in müttefiki olarak Fergana ve Semerkand üzerinde baskı kurarak bölgeye tamamen hakim olmak istediklerini ve başarılı olmaları durumunda İli bölgesi, İran, Herat ve Hindistan’ın kuzeyine kadar hakimiyet alanlarını genişleteceklerini ifade etti. Chih-chih, Çinli elçilerin ölümüne çok tepki gösteren Han hanedanını yolladığı üç elçi ile cesetlerini aradı. Ancak, bu olay Chih-chih’ın tepkisini çekti ve kendisi bir elçilik heyetini Çin’e yollayarak tepkileri azaltmaya çalıştı, hatta oğlunu rehine olarak gönderebileceğini bildirdi. Ancak, Chih-chih’ın hükümdarlığı altında bulunan yerel halk ondan uzaklaştı çünkü Chih-chih, halka kötü davranıyordu. Sonuç olarak, Çin’in kuzeyinde yaşayan Hu-han-ye, Chih-chih’ın doğu taraflarında bulunan Hun topraklarına yerleşti.

ETİKETLER:
tarihigercekler
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.