Bir devrin battığı yer: Gelibolu

17.03.2014
2.667
A+
A-
Bir devrin battığı yer: Gelibolu

Çanakkale Savaşları’nda kazanılan zafer, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolda “temel taşı” anlamını taşır. Mustafa Kemal Atatürk, bağımsızlığın kazanılmasında en önemli ve ilk büyük engeli henüz çok genç bir kurmay subay olarak katıldığı Çanakkale Savaşları’nda aştı.

Tayfun ÇAVUŞOĞLU
Çanakkale Savaşları’nı iki aşamada değerlendirmekte yarar var. Bunlardan birincisi, 1. Dünya Savaşı’nın en kritik döneminde İstanbul’a ulaşmaya ve Osmanlı başkentini teslim almaya çalışan İngiliz ve Fransız donanmasının 18 Mart 1915′de Çanakkale Boğazı’nın karanlık sularına gömülmesiydi. Türk topçusu ve bahriyelisi Çanakkale Boğazı’nda bir destana imza attı. Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlara çarpan ve en büyük gemileri denizin dibini boylayan İngiliz-Fransız donanması geri dönmek zorunda kaldı.

Savaşın ikinci aşaması ise Çanakkale’yi denizden geçemeyeceğini anlayan İngiliz ve Fransız ordularının bu kez 25 Nisan 1915 günü Gelibolu Yarımadası’na çıkarma yapmasıyla yaşandı.

Hint ve A.N.Z.A.C (Avustralya-Yeni Zelanda) birlikleriyle de desteklenen İngiliz ve Fransız orduları Gelibolu Yarımadası’ndaki Türk topçu bataryalarını susturmayı ve böylelikle donanmanın kalan bölümünün Çanakkale Boğazı’nı güle oynaya geçmesini sağlamaya çalıştılar. Düşman askeri Gelibolu Yarımadası’na çıktı çıkmasına ama belli noktalardan fazla ilerleyemedi… Korkunç siper savaşları yaşandı. Yarımadanın her bir karış toprağı, kanla sulandı. Ölüm pahasına vatanını savunan Türk askeri, düşmanın ilerlemesine izin vermedi. 9 ayı aşkın süre devam eden kanlı boğuşma sonrasında İngiliz Harp Kabinesi Gelibolu’dan çekilme kararı verdi. Çanakkale’de zafer Türk ordusunun olmuştu…

Düşman, 525.000 askerle geldiği savaş alanında İngiliz, Fransız, Avustralyalı, Yeni Zelandalı ve Hintli olmak üzere toplam 284.000 askerini kaybetti. (Buradaki kayıp ifadesi sadece can kaybı değildir. Esaret, yaralanma gibi bir askeri savaş dışı bırakan etkenlerin tümünü ifade eder. İtilaf askerlerinin toplam ölü sayısı 44 bin, yaralı sayısı 97 bindir.)

Vatanını savunan Türk ordusunun kaybı da 253.000 asker olarak kayıtlara geçti. (253 bin kaybın tümü, şehit değildir. Yaralı-esir-kayıp askerler de bu rakama dahildir. Genelkurmay Harp Dairesi kayıtlarına göre, Türk ordusunun verdiği şehit sayısı 57 bindir. Bir hata yapılmakta, ısrarla Türk ordusunun 250 bin şehit verdiği yazılıp söylenmektedir. Oysa yazılı belge ve bilgiler, bu iddiayı doğrulamıyor. Elde edilen, çok büyük bir zaferdir. Şehit sayımızın 250 bin olmasıyla daha da büyük bir zafer mi kabul edilecektir. Ya da şehit sayımızın 57 bin, yaralı sayımızın 174 bin olması, bu muhteşem zafere gölge mi düşürecektir? Tarihi bilgiler konusunda çok özenli olmak zorundayız.)

Gallipoli / Gelibolu YarımadasıÜZERİNE ŞİİRLER YAZILDI

Gelibolu Yarımadası 500 bin askerin kanını döktüğü sayılı savaş alanları arasında yerini aldı. Çanakkale’nin geçilememesi nedeniyle İngiliz ve Fransız askeri desteğinden yoksun kalan Çarlık Rusya’sı devrildi. Ne var ki, savaşın sonraki aşamalarında İngiliz ve Fransız ordularının önünde durmak mümkün olmadı. 1. Dünya Savaşı 1918′de Alman ve Osmanlı imparatorluklarının yenilgisiyle sona erdi. Çanakkale’yi savaşla geçemeyen düşman donanması, acz içindeki padişahın emriyle imzalanan Mondros Mütarekesi’nin hemen ardından İstanbul Boğazı’na demirledi. İstanbul işgal altına alındı. Vatan toprağı karış karış paylaşıldı. Anadolu; Fransız, İtalyan, Yunan işgalini gördü.


GENÇ KUŞAKLARA TAVSİYE

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolu, bugünkü Türkiye’yi anlayabilmek için, Çanakkale Savaşları’nı iyi bilmek, Gelibolu’yu çok iyi anlamak gerek… Çanakkale 1915′i tam anlamak için… O havayı teneffüs etmek gerek… Kısacası Çanakkale’yi, Gelibolu’yu görmek gerek… onbinlerce askerimizin vatan toprağını korumak adına seve seve ölüme gittiği Gelibolu Yarımadası’nı görmeden, bugünkü Türkiye’yi anlamak da zor, Kurtuluş Savaşı’nı ve Türk Aydınlanma Devrimi’ni anlamak da…

HURAFELER HERKESİ YILDIRDI

Çanakkale Savaşları üzerine yazıyan çok sayıda kitap var. Bunların bir bölümü, tarih kitabı-belgesel niteliğinden öte, Çanakkale’de savaşan yüzbinlerce vatan evladının manevi hatırasına fütursuzca saldıran, savaşı elinde tüfek-süngü düşmanla boğaz boğaza çarpışanların değil de, gökyüzünden beyaz atlara binerek gelen ermişlerin kazandığını anlatabilecek kadar karapropaganda eseri. Hatta bazıları iyice ileri gidiyor, İslam peygamberi Hz. Muhammed‘in de Çanakkale’ye gelip, yalınkılıç Türk ordusuyla birlikte savaştığını (sanki oradaymış, görmüş, not almış gibi) iştahla anlatıyor. Ama o tür anlatımların hiçbir yerinde, hazreti peygamberin neden, Osmanlı ordusunun katıldığı yakın tarihlerdeki diğer savaşlarda (örneğin Balkan savaşlarında, örneğin Trablusgarb’da ya da 90 bin askerimizin Sarıkamış harekatı sırasında donarak öldüğü karlı dağlarda) görülmediğine dair tek cümle yok. Çünkü o tür yazıları kaleme alanların derdi tarih anlatmak değil, -güya- dini propaganda yapmak.

Son zamanlarda moda olan ‘Aman Mustafa Kemal adı geçmesin de, kimin geçerse geçsin’ yaklaşımının ürünü olarak kaleme alınmış sözde tarih kitapları da (hatta ansiklopedileri) var piyasada. Hiç sıkılmadan, “Mustafa Kemal Bey’in rütbesi ne ki, topu topu bir ihtiyat tümeninin kumandanı, ne yapmış da Çanakkale’de zafer kazanmış? Ordu komutanı, kolordu komutanları ne güne duruyormuş?” veya “Aslında Çanakkale’de Mustafa Kemal’in esamesi okunmuyor. Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı olduktan sonra, Çanakkale’de bir zafer icat edildi, zafer de Mustafa Kemal’e mal olundu” diye yazabilenler de var… Aynı kişiler (Aman Mustafa Kemal olmasın da, kim olursa olsun anlayışıyla) zaferin tüm onurunu Osmanlı Devleti’nin 5′nci Ordu Komutanı Liman von Sanders‘e yazabilmek için olmadık numaralara başvuruyor, cümlelere takla attırıyorlar…

Kim ne demiş, neden ve nasıl demiş, doğrusu nedir? Önümüzdeki hafta, ilgili kitaplardan alıntılar yaparak aktaracağız.


Mehmetçiğe Derin Saygı

“25 Nisan 1915 günü Conk Bayırı’nda Türkler ve birleşik kuvvetleri arasında korkunç siper savaşları oluyor. Siperler arasında 8-10 metre mesafe var. Süngü hücumundan sonra savaşa ara verildi. Askerler siperlerine çekildi. Yaralılar ve ölüler toplanıyor. İki siper arasında açıkta ağır yaralı ve bir bacağı kopmak üzere olan İngiliz yüzbaşısı avazı çıktığı kadar bağırıyor, ağlıyor, kurtarın diye yalvarıyordu. Ancak hiçbir siperden, kimse çıkıp yardım edemiyordu. Çünkü en küçük bir kıpırdanışta yüzlerce kurşun yağıyordu. Bu sırada akıl almaz bir olay oldu. Türk siperlerinden beyaz bir iç çamaşırı sallandı. Arkasından aslan yapılı bir Türk askeri silahsız siperden çıktı. Hepimiz donup kaldık. Kimse nefes alamıyor. Ona bakıyorduk. Asker yavaş adımlarla yürüyor. Siperdekiler kendisine nişan almış bekliyordu. Asker yaralı İngiliz subayını okşar gibi yerden kucakladı, kolunu omzuna attı ve bizim siperlere doğru yürümeye başladı. Yaralıyı usulca yere bırakıp geldiği gibi kendi siperlerine döndü. Teşekkür bile edemedik. Savaş alanlarında günlerce bu kahraman Türk askerinin cesareti, güzelliği ve insan sevgili konuşuldu.
Dünyanın en yürekli ve kahraman askeri Mehmetçiğe derin sevgi ve saygılar.”

Üsteğmen Casey

tarihigercekler
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.